HABER MERKEZİ- 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ne dair bir açıklama yayımlayan Yeni Demokrat Kadın İstanbul’da Taksim Meydanı’nda olacaklarını duyurdu. YDK’nın açıklaması şu şekilde;
2019 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ne doğru yaklaşırken, erkek egemen sistemin, emeğimize, bedenimize ve kimliğimize yönelik devam eden saldırılarını boyutlu bir şekilde yaşıyoruz. Kadın cinayetlerini, tecavüzleri ve tacizleri aklayıp arkasında dururken, kadınları da boyunduruğu altına almaya, haklı isyanımızı sindirme, gözaltı ve tutuklama politikalarıyla-terörüyle bastırmaya çalışmaktadır.
Her güne en az bir kadın cinayeti ve çocuklara yönelik istismar haberleriyle başlıyoruz. Yine geçtiğimiz günlerde Kanarya’da 4 yaşındaki kız çocuğuna yönelik tecavüz gündeme geldi. Olayın ardından her yerde dalga dalga sokağa çıkan kadınların öfkesinden ve hesap sorma bilincinden korkanlar kadınların haklı isyanını hemen bastırmaya çalıştılar. AKP Bursa Milletvekili Osman Mestan “Bu ülkede 9 milyon çocuk var. Ara sıra istismar olabilir. Böyle kamuoyunu işgal etmesinin bir anlamı yok” diyerek, İstanbul Valiliği ise istismara karşı sokağa çıkan halkı “provakatör” ilan ederek hızlı bir şekilde sokağa çıkanlar hakkında soruşturmalara başlandığını açıklamıştır. Taciz ve tecavüzcüler, katiller için kaplumbağa hızında işleyen hukuk sistemi söz konusu sokağa hesap sormaya çıkan kadınlar olduğunda ışık hızıyla yarışmıştır. Bu olayın hemen ardından İstanbul metrobüste bir taciz olayı daha yaşanmış ve tacizci açık bir şekilde “Benim AKP’li tanıdıklarım var” diyerek cesaretini nereden aldığını beyan etmiştir.
Tüm bu yaşananlar elbette ki bize yabancı değil! Tecavüzlerin-tacizlerin, istismarın sebebi, bunu normalleştirmeye çalışan, üstünü örten ve yasalarla-yargıyla saldırganları aklayan-koruyan, cesaretlendiren erkek egemen sistemin ta kendisidir.
Bizler fabrikalarda, tarlada, sokakta, kampüste, evde ve bulunduğumuz her alanda bedenimize, kimliğimize ve emeğimize yönelik saldırılara maruz kalıyoruz. Nasıl giyineceğimizden, nasıl kahkaha atacağımıza, nasıl oturacağımızdan nasıl yürümemiz gerektiğine kadar üzerimize roller biçiliyor. Yetmiyor “namus” bekçileri her tarafta bizlere bunu “öğretme” cüretini ve haddini gösterebiliyor.
Aynı işi yapmamıza rağmen erkek işçiye oranla daha az ücret alıyor, kriz dönemlerinde işten ilk atılanlar bizler oluyoruz. İşyerinden eve geldiğimizde mesaimiz bitmiyor, ücretsiz ev içi emeğimiz görülmemeye-sömürülmeye devam ediyor. Toplumsal cinsiyet rolleri ile birlikte üzerimize yıkılan ev işleri de mesaimizin bir parçası haline geliyor. Göçmen kadın işçiler ise bu sömürünün en yoğununu yaşıyor, tacize ve tecavüze maruz kalıyorlar. Sınır dışı edilmek korkusuyla bunlara ses çıkaramıyorlar.
Hapishanelerde bulunan tutsak devrimci kadınlar ise bu saldırıların en boyutlusunu yaşamaya devam ediyor. Onursuz çıplak arama işkencesi, hak gaspları ve tecritin son bulması talebiyle açlık grevine başlayan kadınlardan Leyla Güven’in direnişi 170, DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve milletvekili Selma Irmak’ın 101, hapishanelerde ki genel açlık grevleri ise 132 günü aşmıştır. Süreç bize içeride ve dışarıda hücreleri parçalamayı, tutsakların tüm saldırılara bedenleri ile verdiği direnişi dışarıda yaygınlaştırmayı büyütmeyi dayatmaktadır.
1 MAYIS YAŞADIĞIMIZ BU SALDIRILARA KARŞI TAKSİM’DE MÜCADELE KIVILCIMINI BÜYÜTTÜĞÜMÜZ GÜN OLSUN!
Gerçekleştirdiğimiz eylemlerin yerini, biçimini, içeriğini erkek egemen sistem belirleyerek bizi sınırlarına hapsetmeye, kendi sözünü söylemeye çalışmaktadırlar. 25 Kasım, 8 Mart, 1 Mayıs ve sokak eylemleri gibi taleplerimizi dile getirdiğimiz, sesimizi çıkardığımız günleri bir bir elimizden alarak altını boşaltma çabası içerisindeler. Eylemlerin nerede olacağından tutalım da okuduğumuz basın açıklamasına, taşıdığımız dövizlerden flamalarımıza, sloganlarımıza kadar karışmakta belirleyici olmaya çalışmaktalar. Akıntıya karşı gelinemeyeceğini, kadınların öfkesinin kınına sığmadığını hatırlatmakta ve en önemlisi hatırlamakta fayda var. Erkek egemen sistemin bize çizdiği sınırları tanımadığımızı tanımayacağımızı bir kez daha vurguluyoruz.
Rosa Lüksemburg’un dediği gibi harekete geçmedikçe bize çizilen sınırların ve zincirlerin farkına varamayacağız. O halde 1 Mayıs bir kez daha harekete geçtiğimiz, zincirin halkalarını kopardığımız, sınırları aştığımız mücadeleyi yaygınlaştırdığımız gün olsun…
İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta bizler de kadınlar olarak isyanımızı haykıralım. Bu saldırıları ancak mücadele ederek, örgütlenerek ve kadın dayanışmasını yükselterek aşabiliriz.
Ezilenin de ezileni tüm kadınları; görünmeyen emeğimizi görünür kılmak, eşit işe eşit ücret talebimizi haykırmak, çocuklara yönelik cinsel istismara, ekonomik krize, kadın cinayetlerine, tacize, tecavüzlere ve hapishanelerde tecrite dur demek için 1 Mayıs’ta bu saldırıları meşrulaştıran devletin belirlediği alanlarda değil, Taksim’de isyanı büyütmeye sınırları zorlamaya çağırıyoruz.
Haydi; kavgadan kaçmak olmaz yüreğini al da gel…
Yaşasın 1 Mayıs!
Biji Yek Gulan!
Yeni Demokrat Kadın”