İNNSBRUCK- Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden bir araya gelen kadınlar, tartışmaları yerelden başlatıp merkezileştirerek, kendi programlarını oluşturdu. Kadınlar dün gerçekleştirdikleri etkinlik ile “MOR-KIZIL KOLEKTİF’’ ismiyle kadın örgütünü kurduklarını kamuoyuna ilan ettiler.
Deklarasyonun yapıldığı etkinlik devrim ve komünizm mücadelesinde ölümsüzleşen kadınlar şahsında tüm devrim ve demokrasi mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına yapılan saygı duruşu ile başladı.
‘MERHABA GÜZEL GÜNLERE, ÖZGÜR GELECEĞE DAİR UMUDUN ADI OLAN GÜÇLÜ KADINLAR’
“Merhaba sevgili dostlar arkadaşlar;
Merhaba güzel günlere, özgür geleceğe dair umudun adı olan güçlü kadınlar;
Merhaba umutlarının yeşerip filizlenmesi için emeklerini kilim gibi ilmek ilmek ören analarımız;
Merhaba ötekileştirilen, kimliksizleştirilen, sistemin ucuz ve yedek işgücü olarak ömürlerini törpülediği işçi kadınlar;
Merhaba gecesi gündüzüne karışsa da, her derdi sineye çeken, uykusunu, sağlığını, gününü, gecesini düşünmeden sunan, emeği ile yaşamı dokuyan, adına “Çalışmıyor… Ev Kadını” denilerek emeği inkâr edilen kadınlar;
Merhaba edilgenliği parçalayıp, cins ve sınıf kavgası veren, kadın mücadelesini bir adım daha ileriye taşıyabilmek için enerjilerini esirgemeyen kadınlar;
Bin selam olsun hepinize!’’ diyerek başlayan selamlamaya, kadınlar büyük bir coşkuyla ‘Jin, Jiyan, Azadi’ sloganları ile karşılık verdi.
Ardından yeni oluşturulan kadın örgütünün deklarasyonu sunuldu. İlgi ile dinlen deklararasyon sonrası açık kürsü oluşturuldu. Kadınlar yeni kurulan kadın örgütüne dair dilek ve temennilerini dile getirdiler. Etkininlik, gelen mesajların okunmasının ardından halaylarla sona erdi.
Mor-Kızıl Kolektif’in deklarasyonu ise şöyle;
Kamuoyuna;
Yaşamı özgürlük, eşitlik, yeryüzü kardeşliği ve dünyayı kazanma temelinde yeniden yaratan tüm mücadeleci kadınları coşkuyla selamlıyoruz!
Merhaba!
Yaşadığımız dünyada başta yeryüzü kardeşliği vardı. Yani yeryüzünde varolan canlı cansız her şeyin arasındaki harmoni, o olağanüstü bağ ve içinde taşıdığı “kardeşlik” hakimdi. Özellikle kadim uygarlıklar, komün halkları, komün inanç sistemleri ve halkların kolektif bilinçaltı yeryüzü kardeşliğini hissetmiş, yaşamış, öneminin farkına varmıştı.
Toplumsal işbölümü bu sürecin başlangıcıdır. Yani aslında insanın kendine, emeğine, yarattığı ürüne ve diğer insanlara, canlılara, her şeye karşı yabancılaşması, her şeyden kopması, dilini kaybetmesi, kaybolması, hiçleşmesi, şeyleşmesi böyle başlamıştır.
Toplumsal işbölümü erkeğin kadın ve çocuklar üzerinde tahakküm kurmasına yol açmış, bir anlamda doğanın ve bütün canlıların tahribatının önü açılmış, yeryüzü kardeşliği yok olmaya başlamıştır. Bu süreç aynı zamanda insanın insan üzerinde tahakkümünün başladığı özel mülkiyetin, sınıfların ve devletin ortaya çıktığı koşulları yaratmıştır.
Kadının tahakküm altına alınması; büyük ve yıkıcı yenilgisi burada başlamıştır. Kadının yenilgisi bir başka boyutta kadim dilin ve ruhun kaybedilmesi, insanın doğadan ya da varoluşundan kopması, nesneleşmesi, uyumun, kardeşliğin bozulmasının tarihidir.
Aynı süreç, eril bir tarihin başlangıcıdır. En başta akıl, ruh ve duygu erilleşmiş, tahakküm ve iktidarı simgeleyen bir içeriğe bürünmüştür. Kadının yenilgisi erkeğin iktidarını simgelediği gibi aynı iktidar ya da toplumsal işbölümü, özel mülkiyet, sınıf ve devletin kökenini yaratmıştır.
Patriarka; eril bir dünya, eril bir akıl ve ruh demektir. İktidarın arzusu, arzunun iktidarı patriarka üzerinden şekillenmiştir. Patriyarka, kadınları; sınıfı, etnik kökeni, ideolojisi, yaşı, inancı ne olursa olsun ikincil cins olarak konumlandırıp, kadın kimliğinde buluşturmaktadır. Kadını nereden sömürüyorsa, oradan tanımlamaktadır; iyi bir köleliğin bütün sıfatlarını kutsar, özgür bir kadın olmanın bütün niteliklerini tecrit eder.
İktidarın tarihi patriarkanın tarihidir. Tüm sınıflı toplumların tarihi yıkım ve yok edişe, yağma ve talana dayanır. Ama özellikle kapitalist toplum, sınıflı toplumların en kompleks ve en yıkıcı olanıdır. Kapitalizmle, insanın büyük trajedisinin yaşandığı bir çağın kapıları aralanmıştır. Kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle bu trajedi derinleşmiştir.
Kapitalizm aynı zamanda bir patriarka diktatörlüğüdür ve patriyarka ile ilişkisi yapısal ve yaşamsaldır onun için. Kapitalizm kadının yeniden üretim yeteneğini sonsuz bir kaynak olarak görür ve doğayı, insanı talan ettiği gibi kadını da cinsel kimliğinden dolayı, daha fazla talana ve parçalanmaya maruz bırakmaktadır.
Kadının yaşamı yeniden üretme özelliği, emperyalist kapitalizmde yeni jenerasyon ya da işgücü rezervi olarak değerlendirilir, ayrıca görünmeyen emek işgücünün kendini yeniden üretmesini sağlar. Bu özellikler kadına kapitalist toplumda temel işlevler yükler. Bunlar üzerinden cinsellik, aile, mülkiyet inşa edilir.
Patriarkal kapitalizm kadının kültürel, cinsel, ruhsal, entelektüel, duygusal temelde varoluşsal zeminini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır.
BİZLER EZİLME VE DİRENİŞ TARİHİNE SAHİBİZ
Kadınların tarihi aslında ezilme ve direniş sanatlarının tarihidir. Tarih boyunca kadına boyun eğmesi ve evcilleştirilmesi için sistemli baskı ve şiddet uygulandı. Her şeyin meta hâline geldiği sistemde kadınlar, bütün dünyanın gözü önünde pazarlarda satıldı, tacize-tecavüze uğradı. Fiziksel/cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet, en yaygın hâliyle ev içinde ve kamusal alanda uygulandı. Erkek ve devlet şiddetiyle yaşam hakları ellerinden alınan kadınların sayısı gün be gün arttı. Bugün kadın bedeni kocanın, babanın, devletin, modern orduların özel mülkü altındadır. Dünyanın hâkimleri, kadını bir cins olarak erkeğin mülkiyetinde köleleştirdi.
Her şeye rağmen kadınlar bir karşı duruş gerçekleştirip, doğalarından beslenmeyi bildi. 7 bin yılı kapsayan bu direniş kadına olağanüstü bir ruh ve kendini yeniden yaratma özelliği kazandırdı. Bu tarih son derece zengin direniş ve varoluş biçimine dönüştü.
Ancak biz Kadınlar doğanın içindeki unuttuğumuz, kaybettiğimiz saklı dili, ruhu, kardeşliği yeniden ortaya çıkarabilir, bu dünyada her şeyin her şeyle ilişkisini yakalayabilir. Bizleri eşitliği ve özgürlüğü elimize aldığımız bir dünyaya kavuşturabilir. Bu anlamda bir gelecek tasavvuru ve yeniden yeryüzü kardeşliğinin inşası ancak kadınlar sayesinde gerçekleşebilir. Kadının ayağa kalkışı, bu anlamda doğanın, tüm canlı ve cansız varlıkların ayağa kalkışıdır. Ölüme ve ölümle eş anlamlı kapitalizme direniş kadının “kolektif özne” ve kurucu özne olarak hareket etmesiyle olanaklıdır.
Çin’den Pakistan’a, Tunus’tan Nijerya’ya, Yunanistan’dan Brezilya’ya ve bütün dünyada kadın işçi orduları, yoksulluk, sefalet ve açlık sınırı altında yaşamaya ve yaşatmaya mahkum edilmektedir. Bu nedenle Kapitalist-emperyalist sistem yıkılmadan bir gelecek tasavvuru bizler için mümkün değildir. Bu anlamda yeryüzünün ve onun kucağında var olan her şeyin; işçi sınıfı mücadelesiyle enerjisini birleştirmiş, enternasyonalist bir kadın hareketine yaşamsal ihtiyacı olduğunu söyleyerek yola çıkmış bulunuyoruz.
Bugün sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya da, kadınların kurtuluşu için, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi, bizde bulunduğumuz alanlarda kapitalizme, patriarkaya ve onun kadını hedef alan tüm dayanaklarına karşı mücadele etmek için yola çıkmış bulunuyoruz. Biz Avrupa’da göçmen kadınların yaşadığı özel ve özgün sorunlar ve çelişkiler doğrultusunda örgütlenmesi, içinde bulunduğu toplumsal yapının sınıf mücadelesine dahil olması, güçlü bir kadın hareketi yaratma zorunluluğunu görerek hareket etmesi için yola çıkıyoruz.
Çünkü biz, dünyanın yarısını oluşturan kadınlar erkek egemen sistemin en gelişmiş aygıtlarının saldırısı altında varoluş mücadelesi sürdürmekteyiz. Çağımız kadınların emek, beden ve kimliklerinin son haddine kadar sömürüldüğü bir çağdır. Bütün devlet biçimleri, iktisadî alt yapısı, ulusları, sınırları, kültür-ahlâk ve hukukuyla kapitalist sistem, nasıl işçi sınıfının kanından besleniyorsa.
Dünyanın her köşesinde kadınlar eziliyor, horlanıyor, kimliksizleştiriliyor. Kadın sorunu toplumsal, sosyal, kültürel, siyasal yaşamının bir parçası olduğumuz Türkiye’de daha fazla yaşanıyor. Yola çıkarken beslendiğimiz bu zeminden yükseleceğimizin bilincindeyiz. Bu sorunların tüm doğrudan ve dolaylı etkileri biz kadınlara yansımaktadır. Kadının özgürleşmesinde ayağımızı bu zemine basarak yükseleceğiz, yürüyeceğiz.
Filistin’de, Lübnan’da, Irak’ta, Afganistan’da, Kürdistan’ın her parçasında kadın bedeni savaş alanı ilan edildi. Kimliklerimiz, dilimiz yok sayıldı, katlimiz vacip görüldü. Halklarımızın kaderi kanla yazılırken, kadınlar erkek-devlet şiddetini yaşadı. Bizler Dünyanın her bir köşesinde sömürülen kızkardeşlerimiz ile enternasyonalizm ruhuyla dayanışma ve mücadeleleri mücadelemizdir diyerek, Mirabell kardeşler, Tanya, Ulrike, Meral, Zilan, Beritan, Sefagül, Arin, Sibel, Gül, Hasret ve daha sayamadığımız nice kadın savaşçısının özgürlük mücadelelerini kuşanarak yola çıkmış bulunuyoruz.
Bu inancımızla, başta bütün kadınlar olmak üzere, tüm ezilen cinsel kimlikleri yaşamın her alanında yürütülen kadın mücadeleleri ile dayanışmaya, attığımız bu adımda gücümüze güç katmaya ve yeniden yeryüzü kardeşliğini yaratma mücadelemize ortak olmaya çağırırken MOR-KIZIL KOLLEKTİF Kadın örgütümüzü kurmuş olduğumuzu kamoyuna duyuruyoruz.
– Patriyarka ve Kapitalizmin Mutlu Evliliğini Alaşağı Etmek İçin Kadınlar Mücadeleye!
– Tacize, Tecavüze, Kadın Katliamlarına, Savaşa, Beden ve Emek Sömürüsüne, Doğanın Yağmasına, Homofobiye, Her Türden Gericiliğe Karşı Kadınlar Mücadeleye!
– Geleceği Bugünden Kurmak, Öfkemizi Örgütlülüğe Dönüştürmek ve Kolektif Kadın Kurtuluş Bilincini İnşa Etmek İçin Kadınlar Mücadeleye!
– İnatla, Cesaretle ve Cüretle, Yaşamın Olduğu Her Yerde Direnmek İçin, Kadınlar Mücadeleye!
– Jin, Jiyan, Azadi!
– Düşlerimiz, İddalarımız, Özgürlüğümüz İçin Yaşamı Mor ve Kızıla Boyayacağız!
MOR-KIZIL KOLEKTİF