İnsanlığın kurtuluşu mücadelesinde önemli bir halka olarak gördüğümüz toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini geliştirmek, kitlelere öncülük yapmak esas olarak KP’nin görevidir. Ve biliyoruz ki bunu yerine getirebilmek için teorik netlik başta olmak üzere, kitlelerle iç içe girmiş, tüm kurumlarını, örgütlü bir kalıba dökmeksizin bu mümkün değil. YDK (Yeni Demokrat Kadın) tamda bu hedeflerle yola çıktı. Bu yolculuğun hedefe ulaşması için ezilen cinsin yürüyüşünü sakatlayan, engelleyen tüm eşitsizlikleri, öğretilen toplumsal cinsiyet rollerine, ataerkiye karşı yürüttüğümüz toplumsal cinsiyet mücadelesi ile sınıf mücadelesini birleştirmek zorundaydık. Dokuz yıl boyunca başta içerdeki-dışardaki kadın yoldaşların emekleriyle olmak üzere, onca emekle bugünlere geldi. Bu süre içerisinde eksikleri, yetmezlikleri, yanlışları olmadı mı? Kuşkusuz ki oldu.
Lenin “örgütlenme ile ilgili şeyler ideolojik anlayışlarımızdan çıkar” diyor. YDK’da başta acıların en yoğun olduğu yerden başlamayı; en fazla ezilen, sömürülen, ötekileştirilenlere yönelmeyi hedeflese de, bu noktada ciddi yetersizlikler yaşadığı, “iç dökme”yi öz örgütlülüklere dönüştürmedeki yetersizliği, kendi çemberini kırıp, kitleselleşmeye adım atmadaki engellerinden olduğunu biliyoruz. Yine iktidar karşıtlığı üzerinden tüm toplumları ve sistemleri aynılaştıran, örneğin erkek egemenliğinin, taciz-tecavüzün vs. sosyalizminde de kapitalizmde de aynı olduğu gibi; sosyalizmle, komünist parti ile faşist gerici sistem partilerini benzeştiren, özünde proletarya diktatörlüğün reddi anlamına da gelen MLM dışı, postmodern kimi yaklaşımların da zaman zaman kendine yer bulduğunu biliyoruz.
Bugün “erkek egemenliğine”, “taciz”, “tecavüz” vb. karşı “mücadele” söylemleriyle kolektife saldırılıp, YDK’nın hizbe ortak edilmesinin ideolojik kaynağı tam da buralardan, yani arkadaşların “ideolojik anlayışları”ndan besleniyor. Kolektifimizde kurumlarımızda yeşertilmeye çalışılan MLM dışı, disiplinsiz “partiler üstü” gibi yaklaşım ve anlayışlara karşı dün de mücadele yürütmeyi elden bırakmamıştık, bugün de bırakmıyoruz/bırakmayacağız.
Gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanan, kuyunun dibindeki kurbağa misali arkadaşlar da her şeyi kendilerinden ibaret görüyorlar. Kolektifi, kolektifin kadınlarını bir bütün kadın mücadelesini kendileriyle sınırlıyorlar. Benden olmayan, benim gibi düşünmeyen zaten yok anlayışındalar. Bundandır ki grupsal yalnızlıklarını orman sanıyorlar. Denizde damla olduklarını unutup, damlanın kendisini okyanus olarak görüyorlar. Kolektifimizin kadın kitlesi ile çıkartılan YDK dergisi sayılarını unutup, dar gruplarıyla kolektifin inisiyatifi dışında çıkardıkları YDK’yı “En kolektif çıkartılan sayı” olarak ilan ediyorlar. Arkadaşlara kolektifin ne demek olduğunu, kimlerden oluştuğuna, parça bütün ilişkisini, daha grupla bütün arasındaki farkı vb. hatırlatmamızın ise pek faydası olmayacak. Zira onlar yeni “alternatif gerçekler”ini ilan etmişler çoktan.
Çıkartılan yedinci sayının olumlulukları-olumsuzlukları ile birlikte bütüne dair de kuşkusuz söyleyebilecek çok sözümüz var. Ancak biz bütüne girmeden, sadece “Netameli Köşe”de “Aşşırı Hizzipçi” imzasıyla yayınlanan yazının hizipçi ruhun pervasızlığı, devrimci değerlerin terk edilişi ve kolektif ve düşmanlaşmanın sınırlarının zorlamış olmasından dolayı bu yazıya değinmekle yetineceğiz. Bu yazı kolektifimiz içindeki hizbin ve hizipçi-tasfiyeci düşünüş tarzının da özeti niteliğinde. Yazıda “Aşşırı Hizzipçi” arkadaş” ‘yem olmamak’ için kolektifte ki “erkek egemenliği”ni “taciz”i deşifre etmek ve mücadele etmek için yola çıktığını iddia etse de hizbin; örgüt, örgütlenme, KP, ilke, işleyiş, mücadele yöntemleri gibi konulardaki düşünüş ve yaklaşım biçimini, devrimci sorumluluk ve değerlerden, kolektif ruhtan, nasıl uzaklaştıklarını deşifre etmiş. Kolektifi de karalamakla yetinmemiş, kin ve öfkelerini ise kendi ifadeleriyle “kusmuş” adeta.
Yazıda devrimci literatür ve MLM ile hiç alakası olmayan, uydurulup kullanılan kavramlardan tutalım da, kolektifin hizibe karşı mücadelesi sözde tiye alınırken kullanılan dil ve üsluba, atılan imzaya kadar bir dizi lakayıt yaklaşımla KP anlayışı, kolektifimizde yaşanan sorunlar, ilkeler, işleyiş laçkalaştılmakta, hizbe meşruluk kazandırılmaya çalışılmaktadır. Yapılan benzetmelerle KP faşist sistemle, burjuva-feodal düzenle eş tutulmakta, KP’nin içi boşaltılıp hiçleştirilerek kitleler nezdinde karalanıp, itibarsızlaştırılmaktadır.
Gıdasını postmodernizmden alan bu yaklaşımın kaynağına baktığımızda; Sol söylem ve görünümle, emperyalizme ve neoliberal eğilme sözde karşıymış gibi ortaya çıkan ama özünde emperyalizmin neoliberal saldırılarının ideolojik ayağını oluşturan burjuva akımın KP ile sömürücü burjuva-feodal ve kapitalist sınıf ve partileri aynılaştırdığını, KP’nin sadece halkı sömüren sınıflara karşı değil bütün sınıflara ve halka karşı baskı uyguladığını iddia ettiğini, toplumsal ve merkezi örgütlenmeler yerine birey ve bireycilik felsefesini kutsadığını görüyoruz.
Bu yazıda yapılan da tam olarak aynı şey; KP’nin bir “erkek partisi” olarak, kadın düşmanlığı yaptığı, faşist sistemle aynı olduğu, erkek egemenliğini koruduğu vb. biçiminde bir tablo çiziliyor. Ancak bu yaklaşım kendi ayağına da sıkmaktadır. Sadece bir cinsin değil insanlığın kurtuluşu iddiasında olanların kendisini, kendi misyonunu yadsınması ve kendi varlık temellerinin altına koyması anlamına da gelmektedir.
Bir YDK okuru