Her devrimci hayatının şu ya da bu döneminde aile sorununu bir şekilde yaşamıştır. Kaldı ki saflarımızda birçok kadın bu sorunu yaşıyor.
Bir insanın devrimci mücadeleye katılmasındaki en büyük çelişkileri genelde ailesiyle yaşamış olduğu çelişki oluşturuyor. Bu çelişkinin aşılmadığı yerde daha bizlerle yeni tanışanların önemli bir kısmı mücadelede aktif görev almadan uzaklaşabiliyorlar.
Son dönemlerde özellikle devletin devrimci mücadeleyle tanışanları vazgeçirmek için kullandığı en büyük silah da bu aile çelişkisini gündeme taşımak oluyor. Öyle ki birçok kişi, bu çelişkiyle mücadele etmeye kendini hazır hissetmeden kendisini bir anda bunla yüz yüze bulabiliyor.
Öyleyse bu çelişkinin üzerine düşünmek, detaylarına inmek, yaşanan sorunları ve bunların çözüm yöntemleri üzerinde durmak gerekiyor.
TOPLUMUN SINIFLAŞMASIYLA OLUŞAN KURUM: AİLE
İçinde yaşadığımız toplumda aile her ne kadar bizlere doğal gelse de doğal bir kurum değildir, bununla birlikte aile tarihsel bir kurumdur. Yani bir başlangıcı ve bir yok oluşu vardır. Ailenin oluşumu özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla oluşmuştur. Aile bir özel mülkiyet ürünüdür. Ailenin temeli de mülkiyet ilişkileridir, bundan kaynaklı da mülkiyet ilişkisine dair ne kadar özellik varsa ailede de bunları görürüz. Buna ileride değiniriz.
Aile, familya anlamına da geliyor. Familyanın sözlükteki karşılığı ise birinci olarak aile, ikinci olarak “birçok ortak özellikleri sebebiyle bir araya getirilen cinslerin topluluğu, fasile” ve üçüncü olarak “karı, eş” anlamlarına geliyor (TDK). Demek ki familya en başta gelen anlamı ailedir. Ancak familya Romalı’larda hiç de aile anlamına gelmiyor. “Fomulus bir ev kölesi ve familia bir adamın olan kölelerin topu demektir.” (Marks, Engels, & Lenin, Kadın ve Aile, Aralık 2006, s. 136). Familyanın bir adamlarının kölelerin topu olması ile ailenin erkek egemenliğinin tesis edildiği bir alan alması bir tesadüf olabilir mi? Zaten familyanın üçüncü anlamının “karı, eş” olması da manidardır. Bütün bunlar açıktır ki tesadüf değildir. Aksine ailenin tarihsel evrimini gösteriyor.
Bizler işçi sınıfından bahsederken modern köleler olarak ifade ederiz. Kölelik bir sömürü biçimi olarak şüphesiz ortadan kalkmıştır, buna rağmen sömürü ortadan kalkmamış daha inceltilmiş biçimde yaşam bulmuştur. Bundan kaynaklı modern kölelik şeklinde sömürü devam ediyor. Aynı şekilde de bir adamın kölelerinin toplamı olan familya, günümüzde “aynı adamın” daha inceltilmiş ancak ortadan kalkmamış kölelerinin toplamını ifade ediyor. Türkçede bu aile anlamına geliyor. Demek ki aile dediğimizde de kendi içinde oldukça inceltilmiş bir biçimde bu köleliğin devam ettiği bir kurumu anlamamız gerekir. Öylesine inceltilmiş bir kölelik sistemi olduğu için de devletin en temel saç ayağını aile oluşturur. Türk egemen sınıfları aileyi koruma kanunu gibi bir kanunu boş yere anayasalarına koymuyorlar. Çünkü bu kurum kölelik ilişkilerinin kurulduğu bir kurumdur. Böyle olduğu içindir ki polis sürekli bir şekilde devrimcilerle tanışan gençleri ilk etapta aile çelişkisinden yakalamaya çalışıyor.
“Aile, evlilik ve mülkiyet egemen sınıfların egemenliği kurdukları temelleri oluşturur” (Marks, Engels, & Lenin, Kadın ve Aile, Aralık 2006, s. 131). Bundan kaynaklı da bu sisteme ortadan kaldırmak istiyorsak bu sistemin üzerinden yükseldiği temeli de bombardımana tutmalıyız. Hem sistemin üzerinden yükseldiği temellerle uyumlu olacağız hem de ona karşı mücadele edeceğiz. Bunun mümkünü yoktur. Çünkü sistemin temelleriyle olan kendiliğinden uzlaşma sistemi ortadan kaldıracak bir devrimcilik ortaya çıkarmaz. Olsa olsa bazı aksaklıklarına karşı mücadele etmeyi içerir ki bu da en fazla modern köleliğimizin “ biraz daha fazla inceltilmiş” biçimiyle devam etmesiyle sonuçlanır. Gerçi hoş, devletin faşist karakteri böylesi bir mücadeleyi bile oldukça sert bir şekilde cezalandırır ancak devletin bu saldırganlığına aldanıp, böylesi bir devrimcilik yapılabileceğini sanmamak gerekiyor. Aksine devletin bu saldırganlığı tam da devrimciliğimizin eksik kalan, zaaflı olan yanına karşı güçlü mücadele etmemizin de bir nedeni olmalıdır.
Aile devletin, egemen sınıfların okul ve dinle birlikte en önemli ideolojik aygıtından biridir. Bir ideolojik aygıt olan ailenin en temel görevi, devletin bekasını bağlamaktır. Devletin en önemli saç ayaklarından birisidir. (Althusser)
AİLE MÜLKİYET İLİŞKİLERİNİN BİR YANSIMASIDIR
Yukarıda da belirtmiştik: aile özel mülkiyetin ürünüdür ve mülkiyete ve mülkiyet ilişkisine dair ne kadar özellik varsa ailede şu ya da bu şekilde yansımasını görürüz.
Mülkiyet sahipliktir. Bundan kaynaklı da sahip olmayı içerir. Sahiplikten bahsettiğimiz bir yerde işin bir tarafında sahip olan birilerini görürüz öteki tarafında ise sahip olunan birilerini görürüz.
Sahip denildiğinde sözlükte geçen kavramlara bir bakalım. Birinci olarak “Herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse” (TDK) olarak geçer. Burada dikkat çekici olan herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olandır. Ataerkil sistemde evlilik kadının erkeğe kölece bağlanmasıdır. Bunun için de proletaryanın büyük ustalarından Engels “modern tek-eşli aile”yi kadın açısından açık ya da gizli ev köleliği olarak nitelendiriyor. Bunun için de “ailede erkek burjuvadır, kadın proletaryayı temsil eder” diyor. (Marks, Engels, & Lenin, Kadın ve Aile, Aralık 2006, s. 153) Gerçekten de erkeğin kadın üzerinde, erkek ve kadının (payları farklı olmakla birlikte) çocuklar üzerindeki egemenlikleri, çeşitli yasalarla korunmuştur. Devletin yasalarında kadın ve erkekten, aile ebeveynlerinden neler beklenildiği vurgulanır.
Sahiplik ikinci olarak “Herhangi bir niteliği olan kimse, ehil” anlamına gelmektedir. İlginçtir (!) sahip kelimesiyle yakın anlamlı olan ehil olmanın bir anlamı da “Karı kocadan her biri, eş” olarak geçmektedir. Anlıyoruz ki ailenin bir parçasını oluşturan çocukların herhangi bir niteliği yoktur. Böyle olduğu içinde ehillik, çocuklar üzerlerinde her türlü tasarrufları yasayla da güvence altına alınan ailenin annesinde ve babasındadır. Devletin sistemi bütün ezilenlerin özneleşmesini engelleme üzerine kuruludur. Bu en başta ailedeki çocuklar için geçerlidir. Daha çocukken bilinçlerine kölelik tohumları ekilmelidir. Bunun en başta gelen rolü tabi olma ilişkisidir. Ve bu ilişki doğası gereği çocukların anne ve babaya bağımlılığı üzerine kuruludur. Engels Komünist toplumun aile üzerindeki etkisini vurgularken, mevcut aile ilişkisindeki kadının erkeğe ve çocukların her ikisine bağımlılığını yok edilmesi gerektiğini belirtir. (Marks, Engels, & Lenin, Kadın ve Aile, Aralık 2006, s. 136).
Aynı kavramın üçüncü anlamı da “koruyan, arka çıkan, gözeten” anlamlarına gelmektedir. Ne kadar masum görünüyor değil mi? Ancak hiç de öyle değil! Kim, neyden korunuyor? Korumak söz konusu olduğunda bir tarafta bir koruyucu öte tarafta ise korunan vardır. Korumak en basitinden birisini tehlikeden, zor durumdan uzak tutmaktır. Ancak tehlikeden ve zor koşullardan uzak yaşayan birisi sürekli olarak korunmaya muhtaçtır. Ailenin görevi, çocukları kendi ayakları üzerinde durmaya yardım etmek değildir. Bağımsız bir inisiyatifin gelişmesini sağlamak ise hiç değildir. Bu onun doğasına aykırıdır. Aksine çocukları kendine bağımlı hale getirerek, ilerde oynayabilecekleri toplumsal rollere hazırlamaktır. Bu “en demokratik”, “en ilerici” aile açısından böyledir. Bir insanın bağımsız devrimci gelişimini mümkün olduğunca engellerler.
Korumak sadece zor koşullardan uzak tutmayı içermez aynı zamanda zor şartlardan uzak tutulanları her türlü desteklemeyi de içerir. Bu destek şüphesiz bireyin zor şartlarla mücadele etmesi için gerekli yardımları yapılmasını içermez. Bu destek daha çok ailedeki çocukların inisiyatiflerinin her türlü sakatlanmasını içerir. Bu durum ise kendi ayakları üzerinde durmayı imkansızlaştırır. Bağımlılık ilişkisini içerir.
Korumak zor koşullardan yukarıda sayılanları gerçekleştirebilmek için çocuklar üzerinde her türlü denetimin kurulmasını içerir. Bu denetim otoriter bir özellik kazanabileceği gibi daha ılımlı özellikler de kazanabilir. Hepimiz aile ilişkilerinde bu denetimin çeşitli türlerine denk gelmişizdir. Aslolan bu denetimin sürekli bir karakter kazanmasıdır. (Devam edecek)