Dün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü buluşmasında bir kadın, polis tarafından saçlarından sürüklenerek gözaltına alındı. Twitter’da bu haberin altına birbiriyle ilişkili yapılan iki kadın kullanıcının yorumu çok manidar. Yorumların birisi şu şekilde: “Bütün polislerden nefret ediyorum”. Diğeri ise “Hepsini aynı kefeye koymak yanlış” şeklinde.
Neyin yanlış neyin doğru olduğunu değerlendirmeden önce yukarıdaki yorumlarda, polisten “nefret etmek” gibi duygusal motivasyonun ardında, polisin ahlaki duruşunu esas alan bir yaklaşım olduğunu söylemekte fayda var. Bu durumda bu yorumları yapan kişilerde polisin iyi veya kötü olabileceği; her insan gibi sevebileceğine dair bir “doğru” da açığa çıkıyor. Yani polislerin şiddet pratiklerini onların ahlaki duruşlarına göre değerlendirirseniz alacağınız yanıt şu olur: “Hayır iyi polisler de var.” Evet biz biliyoruz ki “iyi” polisler var; evine gidince ailesini el üstünde tutan, çocuğunu seven, komşularıyla iyi geçinen ve örnek vatandaş denilebilecek… O nedenle biz onları iyi veya kötü diye ayırmıyoruz. Çünkü bu bir çıkmazdır.
İşini ahlaki duruşuyla “doğru” yapan bir cellat yine cellattır. İşini ahlaki duruşuyla “doğru” yapan bir polis yine polistir. Örneğin; bir köpeği seven polis, bir yaşlının elini öpen polis. Bunlar iyi cellatlar pardon polisler olabilir. Ya da koruyucu maskesini indirdiği için “yeşil saçlı kadını” durduran, bütün yasal prosedürleri uygulamaya çalışırken ve hatta kadının maskesini indirdiğini kanıtlamak için Mobese kayıtlarını gösteren polis iyi polis midir? Ya da artık yenilip yutulmaz türden foyaları meydana çıktığı için – DHA muhabirleriyle yaptıkları “şov”- kötü polis midir?
Türkiye’de en çok satan gazetelerden Sözcü’de geçen gün bu olaya dair bir derleme yer aldı. Gazetede yukarıdaki olay ve pandeminin ilk günlerinde yaşlı bir köylü teyzeyi “iyi niyetle” uyaran askerin haberine yer verilmiş. Bu ikisi karşılaştırılmış ve sonucu okuyucuya bırakılmış; iyi mi kötü mü okuyucu karar versin.
Polisin şiddet eylemleri arttıkça burjuva-feodal medya, “sistemin koruyucularını” bu yönlü kurtarma çabalarıyla ahlaki bir ikilem yaratmak üzerinde yoğunlaşıyor. Şunu söylemek gerekir ki sınıflı toplumlarda ahlak egemen sınıfın ahlakıdır. Polisinkisi bir şiddet eylemi ya da değil, polisin herhangi bir eylemini ahlaki açıdan ele almak konjonktürel olarak polis şiddetinin ahlaki açıdan değerlendirilmesine vesile oluyor. Yani “adli” görünen bir vakada polisin “iyi” niyetli tutumu, polisin 8 Mart’ta bir kadını saçından sürüklemesini bir anlamda anlaşılır ya da daha çok kötü niyetli kılıyor.
Peki polisler nedir? Örneğin yukarıdaki görseldeki bir eylemciyi boğazlayan polisler, iki sene önce Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü olan 25 Kasım’da gündeme geldiği gibi bizim kız kardeşlerimiz mi? Onlar bizim “cins mücadelemizde” yol arkadaşlarımız mıdır? Ya da olabilirler mi? Polisin halkın koruyucu gücü olduğu düşünce sisteminden beslenen farklı bazı feminist savunulara göre evet olabilirler. Biz devrimciler-komünistler için ise polis halkın koruyucu gücü değildir ve burjuva-feodal düzenin koruyucu gücüdür.
Ülkemizde derinleşen ekonomik krizin altında ezilmeyi reddeden ve grev örgütleyen, fabrika önlerinde, marka mağazaları önünde bir araya gelen ve sınıf bilincini geliştiren işçilere, işçi kadınlara karşı “sistemin koruyucusudur.” O nedenle de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için bir araya gelen kadınlara saldırısını, iyi yahut kötü olarak değil erkek egemen sistemin koruyucu eylemi olarak görürüz.
Erkek egemen sistemin, düzenin her kurumunu medya da dahil kendi devamlılığına göre şekillendirmesi elbette ki olağandışı değildir. Bizim medya aracılığıyla yaratılmak istenen bu algıya karşı bilincimizi nasıl şekilleneceğimiz önemli bir yerde durmaktadır.
Bir Yeni Demokrat Kadın okuru