Erkeğin ve büyüklerinin yani her zaman kendisinden “daha iyi bilen” birilerinin gölgesinde bırakılan kadınların, siyasete-toplumsal yaşama müdahalede de gölgede kalması, “elinin hamuruyla erkek işlerine burnunu sokmaması” istenmekte ve bunun önlemleri alınmaktadır. Geçmişe dönersek; “eşitlik-özgürlük-kardeşlik” sloganlarıyla başlayan burjuva devrimlerinde en önde mücadele edip, en çok bedel ödeyenler arasında emekçi kadınların olduğunu görürüz. Ama emekçi kadınların bu derece desteğini de alarak iktidara gelen burjuvalar, kendi bayraklarındaki “eşitlik-özgürlük-kardeşlik” sloganlarının yalan olduğunu açıkça ispat etmekte gecikmemişlerdi. Öyle ki; iki yüzyıldan daha fazla süre önce burjuva devrimler başlamış olduğu halde, kadın hak ve özgürlüklerinde ciddi bir değişme olmamış, eski toplumdaki gibi birçok haktan mahrum olmaya devam etmişlerdir. Mesela kadınlara seçme ve seçilme hakkının kabul edilme tarihi neredeyse tüm dünya ülkelerinde 1920’li ve 40’lı yıllar arasına rastlamaktadır. Yani burjuvalar tarafından kadınlar, bundan sadece 60-80 yıl kadar önce hatırlanabilmiştir! Üstelik bu hakkın ise birçok kadının idamı, hapsedilmesi gibi ağır bedeller sonucu elde edildiği de hatırlanırsa, burjuvazinin sahtekârlığı daha net görülür. (Kaldı ki bu seçme hakkının kadınlar tarafından ne derece kullanılabildiği ve kullananların ise kendi iradeleri doğrultusunda kullanıp kullanamadıkları da ayrı bir tartışma konusudur.)
Burjuvazi her şeyi çıkarı için yapar. Bundan dolayı burjuva sistemler içinde emekçi kadınların siyaset hakkı da göstermelik reformlar olarak kâğıt üzerindeki yasalardan ibarettir. Ve bu yasaların asıl amacı, emekçi kadınların gerçek anlamda siyaset yapmalarını engellemektir. Onların vitrinlerindeki siyaset sahası olan parlamento, emekçilere her zaman kapalıyken, emekçi kadınlara ise daha bir sıkıca kapalıdır. Fakat bunu tam olarak göremeyen reformistler ve reformizmin etkisinde kalanlar kadınların siyasallaşmasını, siyaset hakkını parlamento seçimlerinde daha aktif olmaları ve milletvekili, bakan vs. olmaları ile gerçekleşeceğini umuyorlar. Böylelikle kadınların siyaset yapma hakkını egemenlerin işine gelecek şekilde onların belirttiği sınırlara sıkıştırma niyetindeler. Onlar kadınların özgürleşmesinden şunu anlıyorlar: Kadınlar ev hapsinden çıksın ama sistemin sınırlarıyla hapsolmaya devam etsin!
NASIL BİR POLİTİKLEŞMEDEN BAHSEDİYORUZ?
Politik mücadele, iktidar mücadelesidir. İktidarın kimin elinde olacağının mücadelesidir. İktidar, komprador burjuvazinin ve büyük toprak ağalarının elinde mi yoksa halkların elinde mi olacak; mesele budur. Dolayısıyla kadınların politikleşmesini tartışırken bu gerçeği bilerek tartışmak gerekmektedir. Egemenlerin istediği politikleşmenin ne olduğu ortadadır. Sadece veya esasta onların belirlediği alanda hareket etmek, onların çizdiği sınırlarda durmak ezenlere dokunmamak demektir. Oysa emekçi kadınların siyaset yapması, erkek egemen burjuva-feodal sistemi alaşağı etmesi için mücadele etmesidir…
Bunun için egemenlerin dar sınırlarının dışına çıkmak gerekir. Aksi halde onlarla, onların minderinde güreşmek/güreşmeyi kabul etmek yenilgiyi de baştan kabul etmektir. Burada da görülüyor ki reformistler kadının özgürlüğü ve siyasette aktif birer özne olmaları önünde bilinç bulanıklığı yaratarak, köstek olmaktadırlar. Üstelik bunu “özgürlük”, “politikleşme” adına yapıyorlar!
Emekçi kadınların düşmanı olan sömürücü erkek egemen sistemin çerçevesi içinde kalmak, egemenlerin değirmenine su taşıyıp bu sistemin devamına katkı sunmak anlamına gelir. Emekçi kadınlar egemenlerin değil halkın safında örgütlenerek gerçek anlamda politika yapmış ve gerçek anlamda özgürleşmiş olacaklardır. Kurtuluş, yasalardaki bazı düzenlemeler, parlamentoda kadınların olması gibi kırıntılarla değil bir bütün iktidarın alınmasıyla mümkündür. Bunun için emekçi kadınların siyaset alanı hayatın her alanıdır. Kadınların gerçek anlamda siyasette birer özne olmalarının en somut, en berrak örnekleri kuşkusuz ki şehit kadın yoldaşlarımızdır. Ardıllarına örnek olan şehitlerimizin zengin deneyimlerini kendinde şekillendirerek kadınların gerçek özgür siyaset yerini genç yaşta keşfetmiştir. Köylü, işçi ve liseli genç kadının ezilmişliğini, hayatın kıyısında tutulmasını fark ederek buna başkaldırıp tüm varlığı ile özne olmuştur. Değişme ve değiştirme cüretini göstererek örgütlenmek; örgütlemek ve savaşmak; ve de ölüm de dahil tüm bedelleri hiç çekinmeden ödemeye hazır olmak demektir siyaset yapmak… Elbette ki birçok şehit kadın yoldaşımız yaşamları, mücadeleleri ile sonsuz değerleri kadınlarımıza bırakırken hepsinin söylediği, anlattığı, gösterdiği şu gerçek değil mi? Demokratik Halk İktidarı’nın kurulması kadınlar katılmadan mümkün değildir. Kadınların özgürlüğü için erkek egemen sömürücü sisteme karşı örgütlenerek, siyasal mücadelenin her alanında daha çok ve daha aktif olarak yer almak gerekir. Bundan dolayı burjuva-feodal sisteme ve sisteme hizmet eden reformizme karşı mücadele ederek, şehitlerimizin izinden yürüyerek yarının hazırlayanları olmak için daha çok çalışmak, kendimizi ihtiyaçlara göre daha çok şekillendirmek için ileri! Daha fazla emekçi kadını özgürlük yolunda ilerletmeye sevk etmek için, onların içinde olmak için ileri!
Bir YDK’lı
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesinin 8 Ağustos tarihli 41. sayısından alınmıştır.