Biz kadınlar birleşip örgütlenmedikçe, maruz kaldığımız erkek şiddetine sesimizi çıkarmadıkça hapsedildiğimiz duvarlar içinde sıkışmaya devam edeceğiz. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde hapsedildiğimiz duvarlara karşı sesimizi birleştirmeye, hep birlikte yükseltmeye çağırıyoruz.
Kadın sorunları, cinsiyetçi dayatmalar, zorbalıklar bu topraklarda hiç azalmadı. Kadınlar öldürülmeye devam ediyor. Özellikle boşanmaya karar veren kadınlar evlerinde, sokaklarda, iş çıkışlarında, bazen çocuklarının gözü önünde yüzlerce kez (350’nin üzerinde) öldürüldüler bu sene.
Bu yıl 8.si düzenlenen Aile Şûrası’nda bir kez daha kadını aileye, birinin eşi ya da annesi olmaya sıkıştıran bir zihniyetle yönetildiğimiz görüldü. Katledilen kadınların sayılarının 400’e yaklaştığı bir ülkede kadınlar düşünülerek atılan hiçbir adım artık yok!
LGBTİ+lara yönelik saldırılar bir süre önce suç kapsamında konu olmaya başlamışken bugün gene yok sayılmaktalar. Farklı cinsel kimliklerde olmak en büyük suçmuş, kabahatmiş gibi toplum dışı kabul ediliyor.
Kadınların üzerindeki toplumsal baskı hiç azalmıyor. Cinsiyetçiliğe dayanan dayatmalar, zorunluluklar daha çocuk yaşta kabul ettiriliyor ve bunlara boyun eğen bir kadın toplumu yetişiyor. Bedenimiz üzerindeki haklarımızı kaybetmiş olarak aileler kurmaya zorlanıyoruz. Okuma şansını yakalamış olmak bir kurtuluş değil bu toplumda. Okuyan da, meslek sahibi olan da hemen hemen aynı baskıları yaşıyor.
Oysa biliyoruz ki biz kadınlar olmadan bugünkü yaşam, bugünkü toplum ayakta kalamaz. Yükün çoğu üzerimizde. Göğün yarısı bizim omuzlarımızda. Biz bu toplumun parçasıyız. Yok sayılmakla yok olmayız. Kadınıyla, LGBTİ+sıyla bu toplum geleceğe taşıyan, taşıyacak olanlar biziz. Bunu önce direnerek, var olmaya devam ederek yapıyoruz. Yarın kazanarak yapacağız! Cinsiyetlerimiz farklı diye ne insanlığımız inkâr edilebilir ne de kazanmaya muktedir olduğumuz…
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadınları birleşmeye, örgütlenmeye, eyleme çağırıyoruz.
Kadınlık ya da erkeklik birer duvar gibi önümüzdeyken özgür değiliz, iradelerimiz özgür değildir ve bedenlerimiz başkalarının hizmetindedir. Kölelikten kurtulmak ve özgürleşmek birleşmekten, örgütlenmekten, yumruklarımızı içine hapsedildiğimiz bu çürümüş duvarları yıkmaktan geçiyor. Maruz kalınan şiddet saf bir “erkek şiddeti” değildir. Bu şiddet toplumsaldır ve örgütlüdür. Bu şiddet tarihseldir ve sistemlidir.
Filistin’de devam eden ve emperyalistlerin desteklediği Siyonist işgale karşı Mirabal Kardeşlerin direnişçi ruhuyla 25 Kasım’da alanlardayız. Erkek şiddetine toplumsal olarak hayır demek ve kadın hareketinin yeniden güçlenmesi, kadın sorunlarının toplumsal bir sorun olarak kavranması için yumruklarımızı kaldırıyoruz.
Güçlü bir kadın hareketi yaratmak zorunda olduğumuzu bunun için emekçi kadınların gücünü ayağa kaldırmaya mecbur olduğumuz haykırmak için alanlardayız. Başta emekçi kadınlar olmak üzere erkek zorbalığına maruz kalan tüm kadınları, tüm cinsel kimlikleri alanlara birleşmeye, isyanı haykırmaya çağırıyoruz.