Bu yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün gündemi ekonomik kriz, yoksulluk, kadın cinayetleri, haksız savaşlar oldu. Rus emperyalizminin ve NATO’nun Ukrayna, Lugansk ve Donetsk’e yönelik haksız savaş politikalarıyla yüz binlerce kadın ve çocuk zorunlu göçe mahkûm edildi. Ülkemizde mülteci statüsünde olan milyonlarca kadın erkek egemen düzen tarafından sömürülmektedir. Ülkemizde mülteci kadınlar ucuz iş gücü, çocuk gelin, ikinci eş olarak bu saldırılarla karşılaşmaktadır.
Türkiye’de 2022 yılına girdiğimizden beri en az 72 kadın katledildi. Binlerce kadın ekonomik krizin derinleştiği bu süreçte işten atıldı, ücretsiz izne çıkarıldı. Pandemi döneminde ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı kadınların sırtındaki küfeye yüklendi. Ev içi şiddet normalleştirilmeye çalışıldı ve görünürlüğü azaldı.
Bizim 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ndeki politikalarımız da bu eksende gelişmiş oldu. Ağırlıkla yoksulluğu işlediğimiz politikalarımızı en geniş emekçi kadın kitlelerine ulaştırmaya çalıştık. Denilebilir ki binlerce kadına bildirilerimizi ve böylece sözümüzü ulaştırabilmiş olduk.
İstanbul’un işçi ve emekçi semtlerinde, tekstil atölyelerinde yapılan çalışmalarda; işçi kadınlar artan zamlarla birlikte eve “ek gelir” sağlamak, en temel ihtiyaçlarını karşılamak için fazla mesailerle, yoğun çalışma koşullarında çalışıyor. Merdiven altı atölyelerde yoğun emek sömürüsüne maruz kalan kadınlar üretimin içerisinde patronların kârlarına kâr katarken hak ettikleri maaşları alamıyor, fazla mesailerle ay sonunu getirme mücadelesinde yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Kadınlar kendi ürettiği ürünü alıp kullanamamanın çelişkisiyle karşı karşıya kalıyorlar.
Mesaileri biten kadınlar makinelerini kapatıp eve gittiğinde ise evde yemek, bulaşık, çamaşır gibi ev işleriyle uğraşırken ev ve iş arasında bir döngü içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Bu döngü içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışırken kendi ihtiyaçlarını göz ardı ederek “masraf çıkarmamak” adına sağlıklarını hiçe sayıyor veyahut krizle birlikte artan ilaç fiyatlarını bile karşılayamayacak duruma geliyorlar.
Sofralarına misafir olduğumuz kadınlar, evlerde ekonomik krizin en derin hâlini yaşıyor. Kadınlar, krizin sofralara yansıyan gerçekliğiyle her gün en az parayla ne pişirebilirim derdiyle uğraştıklarını; makarna yemenin bile lüks sayıldığını, karınlarını doyurmak için ekmek almanın bile ne kadar zorlaştığını söylüyor. Çocukların giyim, beslenme, eğitim, sağlık masrafları gün geçtikçe daha da artarken sosyal yaşamdan iyice uzaklaşan kadınlar mahalle ve evlerine hapsolmuş duruma gelerek bu düzen içerisinde bu şekilde yaşamanın daha da zorlaştığını anlatıyor.
Dışarıda bir bardak çay içmenin artık hayal olduğunu belirten ev emekçisi kadınlar, yaşam içerisinde kaybolma noktasına geldiklerini belirtiyorlar. Fakat yaşamda görünür olmanın çözümünün mücadele etmekle, birlik olmakla ve ses çıkarmakla mümkün olacağını biliyorlar.
Semt pazarlarında buluştuğumuz kadınlar; krizin, zamların sokağa yansıyan gerçekliğiyle karşı karşıya kalıyor. “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganlarına alkışlarla destek olan halk, açlık ve yoksulluğa karşı daha fazla ses çıkarmamız gerektiğini bize gösteriyor.
Pazarda karşılaştığımız ev emekçisi bir kadının “açız ölüyoruz” tepkisiyle karşı karşıya kalırken bu tepkinin tek bir kadının isyanı olmadığını biliyoruz. Bu tepki; işçi ve emekçileri yoksulluğa mahkûm etmeye çalışan düzene karşı bir bütün halkın tepkisi olarak karşımıza çıkıyor. Bildiri dağıtımında karşılaştığımız beyaz yaka emekçi bir kadının da bildiriyi reddetmesiyle birçok çelişki ortaya çıkıyor.
Yaptığımız kahvaltı etkinliklerinde ise toplumun çeşitli kesimlerinden kadınlarla buluştuk. Kahvaltıda özelde ekonomik kriz, yoksulluk genelde ise emek sömürüsü, işsizlik, şiddet ve şiddet biçimleri-nedenleri, pandemi ile beraber insanları birbirinden uzaklaştıran mesafeler tartışıldı. Yapılan sohbetlerde sık sık, pandeminin ve yoksulluğun zorlaştırdığı hayat içerisinde bir araya gelmenin çok kıymetli olduğu vurgusu yapıldı.
BÜYÜK KADIN BULUŞMASI’NDA BİR ARAYA GELDİK
Devrimci-demokrat-ilerici kadın kurumları ile örgütlediğimiz 8 Mart Büyük Kadın Buluşması’nda yüzlerce kadınla bir araya geldik. Bileşeni olduğumuz İstanbul 8 Mart Kadın Platformu tarafından örgütlenen buluşmada “Yoksulluğa, şiddete, sömürüye karşı mücadelemizi büyütüyoruz!” dedik. Hasta tutsaklara özgürlük istediğimiz buluşmada, kadın tutsaklara yönelik saldırıların durdurulması gerektiğini vurguladık. Erkek egemen devlet, ATK raporları ile tek başına hayatını idame edemeyen tutsakları hapishanelerde tutmaya devam etmektedir. Biz de kadınlar olarak bu raporların bizim açımızdan hükmü olmadığını belirttik.
Kadınlar tutsak edilmekte, adli tutuklular salıverilmektedir. Erkek egemen devlet; yargısıyla, cezasızlık politikalarıyla kadın katillerini cesaretlendirmektedir. Ekonomik kriz ve yoksullukla kadınların en temel ihtiyaçlara dahi erişemediğini vurguladığımız buluşmada kadın hijyen ürünlerine gelen zamlar ve HPV aşısının ücretli olmasına tepki gösterdik. LGBTİ+’lara yönelik saldırılara da dikkat çektiğimiz buluşmada, LGBTİ+’ların yoksulluğa ve intihara sürüklendiği bu düzene karşı mücadeleyi büyütme çağrısı yaptık.