Kapitalist ilişkilerin hakim olduğu bir dünya düzeninde sürekli değişenin iyi yönde bir değişim sergilemediğini hepimiz yaşayarak görüyoruz. Güç dengeleri değiştikçe, hakim olanın karşısına, eskiyi sarsacak ya da yok edecek hakimiyetler çıktıkça yeni savaşımlar da kaçınılmaz olarak halkların karşısına gelip çatıyor.
Emperyalist-kapitalist sistem doğası gereği doyumsuzdur; sınırı, kuralı, ahlakı yoktur. Bunun için de amaca giden her yol mübahtır. Kuralı kuralsızlıktır, ahlakı ahlaksızlıktır…
Sistemin yarattığı vahşet gün geçtikçe artarak, farklı boyutlara ulaşmaktadır. Her seferinde daha kötüsü, daha vahşisi, “olamaz” dediğimizin ertesinde, daha kötü şeylerle karşı karşıya kalıyoruz. Savaşların en vahşisi, sömürünün en katmerlisi, insanlığın en kirlendiği, ahlakın en dipte olduğu dönemler gelip kapımızı çalıyor. Çünkü kapitalizm doğası gereği, kendini var etmek için sömürüyü ve yabancılaştırmayı sürdürüyor.
Şöyle bir bakarsak; olmaz denilen her şeyi yaşar hale geldik. Emek sömürüsünün gittikçe sınırlarını aştığı, kadınların evde, işte, sokakta yaşadıkları saldırıların katmerleştiği, ölümlerin bile, “nasıl daha acı vererek öldürürüm” arayışıyla yaşandığı bir dönemdeyiz.
Her şeyi satabilme isteği, her şeyi satın alabilme isteği, daha fazlası, daha fazlası derken, insanı insan kılan yanların bile metaya dönüştürüldüğünü görüyoruz. Sahip çıkma ya da sahiplenilme duygusu tüm hayatları tarumar ediyor, insanın içinde saklı duran o güzel, iyi yanlar da bir bir koparılıyor.
Her uyandığımız gün dünde kalandan daha beter olayların yaşandığı haberler kanımızı donduruyor. Küçükçekmece’de 5 yaşındaki kız çocuğunun yaşadığı cinsel istismar, günler sonra Antalya’da 10 yaşındaki kız çocuğunun yaşadığı cinsel istismar davasında mahkemenin zanlıya beraat vermesi ve bir annenin “ben ne diyeceğim çocuğuma” haykırışı! Bu gibi onlarca, yüzlerce olayın her gün yaşandığı bir ülkede hukuk tecavüzcüden yana. Öyle ki devlet yapısının bir parçası olan Diyanet İşleri Başkanı; “çocuk istismarlarına karşı seferberlik içerisinde olduklarını” söylerken, aynı ikiyüzlü, halk düşmanı zihniyet, “çocuk gelinler” gibi birçok olmaz/olamaz olanı savunma/koruma konumundadır.
Yetişkin bir kadının yaşadığı taciz, tecavüz olayı o kadında –üstelik hem bedenen hem de ruhen gelişmiş, oturmuş bir kişilik ve olgunluğa sahipken- aklımıza gelmeyen birçok fiziksel ve psikolojik tahribata yol açarken, 10 yaşından küçük bir çocukta nasıl tahribatlara yol açar? Bizim düşünce sınırlarımızın bile yetemediği birçok yıkım!
Çocuk istismarı olarak bildiğimiz bu sapıklığa bilinçli bakmak, bu çürümüşlüğü ortadan kaldırmak ve gelecekteki yaşamı çocuklara güvenle bırakmak zorundayız. Bu sebeple de çocuk istismarında sadece zanlıyı tanımakla, onu yargılamakla yetinmek yerine- ki ülkemizdeki hukuk sistemi bu yönlü işlememekte bile- buna sebep olan emperyalist-kapitalist sisteme karşı amansız bir mücadele içerisinde olunmalıdır. Vuku bulan olayları lokal ele almak doğru değildir. Onu bu hale getiren toplumsal çöküşü, o kişi ve kurumların hangi dünya sistemine bağlı olduğunun bilincinde olarak mücadeleyi yükselterek, önündeki çöplüğü değil daha da uzaklara bakarak, o koca çöplüğe, onun kaynağına karşı savaş açılmalıdır.
(Bir YDK’lı)