Kadın cinayetleri politiktir şiarı sınıfsallığındandır. “Özel olan politiktir” anlayışından türemiş olan bu şiar genel olarak kullanılmakta özel olanın politik içeriğini sınıfsal özünden aldığı gerçeği yer yer gözden kaçmaktadır. Bu yer yer bilinçli bir saptırmanın burjuva, küçük burjuva anlayışların kadın özgürlük mücadelesine yön verme gerçekliğiyle iç içe gelişim göstermektedir. Oysa ki genel bir söylem olarak dilimize pelesenk olan bu şiarın içerdiği sınıfsallık olgusu irdelenmemektedir. Ancak proleter devrimcilerin sorunu böyle ele alması kabul edilemezdir. Kadına yönelik saldırılar hakim olanın tahakkümü “altındakiler” üzerinde her türlü tasarrufu bulundurmasıyla ilişkili olan burjuva sınıf ideolojisinin yansımasıdır. Hakim olan erkek egemen anlayış tahakkümü altında olan ise hem kadın hem de erkektir.
Bu bağlamda sorun sınıflı toplumların ürünüdür. Kadın da erkek de ataerkinin nesnesi ve ortaya çıkan sonuçta her ikisi de kendine biçilenin ötesine geçmemektedir. Nesnesi oldukları toplumun sınıflı bir toplum olduğu gerçekliği içerisinde kendilerine biçilen rolleri yerine getirmektedirler. Bu duruma damgasını vuran bu burjuva anlayıştır. Kadın ve erkeğin kendi varlıklarını yadsıyarak tersine çevirecekleri tüm bu sorunları üretme niteliğini barındıran üretim ilişkileridir. Engels şöyle demektedir; “… Bütün toplumsal değişikliklerin ve bütün siyasal altüst oluşların son nedenlerini insanların kafasında, ölümsüz doğruluk ve ölümsüz adalet üzerindeki artan kavrayışında değil, üretim ve değişim biçiminin değişikliklerinde aramak gerekir; onları ilgili dönemin felsefesinde değil, ama iktisadında aramak gerekir.” (Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, F. Engels, s. 63) Bu anlamda kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin köklerini verili koşulların sadece felsefesinde, kültüründe, ahlak anlayışında, tekil erkeğin vandallığında ya da tekil kadının bilincinde aramak ya da sadece dinsel olgularda aramak doğru olmayacaktır. Tarihsel diyalektik materyalist yöntemle sorun incelendiğinde kadına yönelik her türlü saldırının sınıfsal gerçeklikle bağı ancak böyle kurulabilecektir.
Clara Zetkin ünlü “Kadınların Klasiklere Borçlu Olduğu Şey” başlıklı makalesinde şöyle demektedir; “Ailede ve toplumda kadının konumunun, ahlak yasalarına ya da tanrısal buyruklara göre yaratılmış, sonsuzluğa kadar değişmeyecek bir şey olduğu boş inancı yok oldu. Toplumun öteki kurumları ve varlık biçimleri gibi ailenin de sürekli bir oluşum ve değişim içinde bulunduğu, onlar gibi ekonomik koşullara ve bunlara bağlı mülkiyet düzeniyle birlikte değiştiği açıklığa kavuştu.” (Kadın ve Aile, Marks, Lenin, Engels, Sol Yay., 2013, s. 11)
İçinde bulunduğumuz toplum sınıflı bir toplumdur ve tüm çelişkileri bu sınıfsal olgulara bağlı olarak gelişim göstermektedir. Kadına yönelik her türlü saldırıda bununla doğrudan ilgilidir. Yani bu toplumsal yapıda köklü bir devrim gerçekleşmeden kadının konumunda köklü bir değişiklik yaratılması olanaklı değildir. Kadın cinayetlerinin kesin olarak son bulması da mümkün olmayacaktır. Bu açıdan düşmanımızı iyi tanımak ve mücadelemizi bu çetin gerçekliğe uygun olarak şekillendirmek gerekmektedir.
Kadınların mücadelesi sonucunda ortaya çıkan kazanımlar hakim sınıfların çıkarları doğrultusunda her gün yeniden tırpanlanmakta içinden geçtikleri siyasal gelişmelere bağlı olarak da yeniden biçimlenmektedir. Bir ileri iki geri ilerleyen bu hareket hakim sınıflar cephesinden kadınların tepesinde sopa işlevini de sürdürmektedir. Hakim sınıflar, polisi, askeri, eğitim, sağlık, dini tüm kurumlarıyla iki yüzlü ahlak ve adalet anlayışıyla kadın kitlelerine “şirin” gözükmeye çalışan politik argümanları kullanmaktadır. Ancak özde kadın düşmanı anlayışlarından hiçbir koşul altında taviz vermemektedir.
Yukarıda kısaca ifade etmeye çalıştığımız gerçekler ışığında kadın cinayetleri çok yönlü saldırının bir parçası hakim sınıfların çıkarlarının ve bu çıkarların sistematik olarak korunmasının bir biçimi olarak da erkek egemen sistem kadının toplumsal konumunun sürekliliğini sağlamak içinde kullanılan sınıfsal niteliği ortaya koymaktadır. Bununla mücadele bu kapsamda bu sistematikliği görerek geliştirilmeli. Kadınlar böylesi bir düşmana karşı örgütlenmeli kadınlarda tekil kurtuluş yolu arama ya da yaratmaya yol açan anlayışlarla amansız mücadele esas alınmalıdır. Bu kapsamda geliştirilecek mücadelenin niteliği devrimci içerik kazanmalı bir önceki yazımızda ifade ettiğimiz gibi katledilen kadınlar fotoğraf olmaktan çıkarılmalıdır. Katledilen kadınlar öfkemiz olmalı erkek egemen sisteme karşı mücadelede, demokratik halk devrimi mücadelemizin filizlendiği cephelerimiz haline getirilmelidir. Bu kapsamda kadının özgürlük mücadelesi demokratik Halk Devrimi programımızın bir parçası güncel politikamızın kopmaz parçasıdır. Bu anlamda demokratik kazanımlar için mücadele bu devrimci perspektifle örgütlenmeli, kadınlara bu devrimci politika propaganda edilmeli ve kadınların öfkesi örgütlenmelidir. Bu öfke kitlesel eylemlilikleri içermelidir. Devrimci propagandanın önemi kadın cinayetleri sorununda etkin şekilde kullanılmalı bunun için tüm araçlar kullanılmalı, devrimci yaratıcılık kadın kimliğinin emekçi, disiplinli, kapsayıcılığıyla birleştirilerek ilerletilmelidir.
(BİTTİ)